Ana içeriğe atla

Sandıktan çıkan

Sandık notlarımızda belirtiğimiz, en olası ve en riskli iki sonuçtan biri elde edildi.

Çok az bir farkla, "evet" kazandı.

YSK'nın, "mühürsüz pusula ve zarfların kabulü" kararı, seçim sonuçlarını gölgelese de, büyük şaibeler ortaya çıkmış görünmüyor. Elbette demokratik bir hukuk devletinde YSK böyle bir karar veremezdi. Ama demokratik bir hukuk devleti olmadığımız için bunu tartışmayacağım. Yalnızca şu notu düşelim: sandıktan Hayır çıksaydı, iktidar YSK'nın bu hukuksuz kararına dayanarak oyların yeniden sayımını ya da seçimin yenilenmesini isteyebilirdi.

Ak Parti ve Erdoğan, referandum süresince kamusal tüm imkanları kullanmasına, asimetrik olanaklara sahip, lehlerinde bir kampanya yürütmelerine rağmen kesin bir galibiyet kazanamadılar.

Büyük şehirlerin ve üretim merkezlerinin önemli bir kesiminde Ak Parti ve Erdoğan kaybetmiş görünüyor. Üsküdar, Eyüp ve Fatih ilçelerinin sonuçları inanılmaz ilgi çekici.

Bilhassa, Erdoğan açısından manevi değeri de büyük, İstanbul'da ve Ankara'da Hayırın birinci çıkması iktidar açısından en kritik göstergeler.

Sandığın kazananı MHP olmuştur. MHP tabanının önemli bir kısmının tercihinin Hayır olduğu anlaşılıyorsa da, MHP'nin 2001 yılından bu yana Ak Parti'ye transfer olan oyları, bu ittifak sayesinde tercihini Evet'den yana kullanmıştır. Ak Parti tabanında milliyetçiliğin en az İslamlık kadar önemli bir motivasyon olduğu görülmelidir. Hatta çözüm sürecinin başarısızlığı bu sıralamada milliyetçiliği, İslamlığın önüne taşımıştır.

İddiamız odur ki, MHP'siz bir Evet kampanyası külliyen başarısız olurdu...

Sonuçtan ,şimdilik, okuyabildiğimiz ayrıca şudur:

Modern(!) toplumların itici ve rekabetçi gücü şehirli sınıflar -oransal olarak olmasa da- sosyal ve ekonomik gelişimin motor güçleridir. Türkiye gibi modern kapitalist toplumlarda, bu sınıfların gücünü elde edemeyen veya elde tutamayan hiçbir aktör başarı elde edemez, kalıcı olamaz.

Şehirli toplumsal grupların, tüm heterojenliğine rağmen, verdiği mesajın önemli ortaklıkları vardır: Doğu ve güneydoğuda, nispeten Ak Parti'ye kazandıran, HDP'ye kaybettiren şartlar, ülkenin batısında da geçerlidir. OHAL, kriz ve bilinmezlik Batıda Ak Parti'ye kaybettirmiştir.

Erdoğan'ın resmi konuşmasında değil ama, halka hitab ettiği konuşmasında, "idam" gibi son derece sembolik bir konuyu gündeme getirmesi, Ak Parti'nin bu kaybetme siyasetinden başka bir yol -ne yazık ki- görmediğine işaret ediyor. Aceleci bir hüküm gibi görünse de, 7 Haziran ve 15 Temmuz sonrasında takip ettiği yoldan devam edeceğini düşünmek hiç de akıl dışı değil.

Şehirli toplumsal grupları, Ak Parti'nin izlediği bu yola itirazları muhakkak ise, -bütün değişkenler sabitken, Ak Parti'nin arkasında bulunan destek de hızla erimeye mahkumdur.

Bu erimenin önüne geçecek, 7 Haziran sonrasında test edilmiş ve kısmen başarılmış, tek gelişme, toplumsal kutuplaşmanın daha da arttırılması, terör eylemlerinin Türkiye'yi yeniden bir fesat döngüye sokması, hendek ve barikat günlerine yeniden dönülmesi olur.

Umarız Ak Parti, sandıktan çıkan sonucu başka bir okumayla ele alır...

Ancak bu olmadığı takdirde muhalefetin orta vadeli bir muhalefet planında uzlaşması en önemli meseledir. İktidar nasıl bir yolu tercih ederse etsin, muhalefet aktörleri demokratik sınırların- zorlayarak da olsa- içerisinde kalmalıdır.

Ülkeyi erken seçime götüren kaybeder.

Seçim sonuçlarının meşruiyetini -YSK'nın hukuksuzluğu anlatılmaya devam edilmekle beraber- tartışma konusu yapan muhalefet de kaybeder. (Şimdilik bu yönde bir gelişme olmasa da...)Sandıktan Evet çıkmış olsa da, sosyal ve siyasal avantaj hala Hayır diyenlerdedir.

Sorun şudur ki, "Hayır" dan anlaşılan tek bir öykü yoktur. Erdoğan "karşıtlığı", "demokratik hukuk devleti hayali" olarak revize edilmediği sürece Türkiye'nin bir şansı yoktur.

Şehirlerin, üretici güçlerin aklı galebe çalmıştır. Diyalog ve uzlaşı isteği bu elverişsiz şartlarda da en görünür mesaj olarak okunmalı, imkanları/paydaşları arttırılmalı, geleceğini Türkiye'nin geleceğinde gören her yurttaşın gündemine sokulmalıdır.

Bakalım siyasetimizin kapasitesi bu demokratik dönüşümü sağlamayı başarmaya yetecek mi?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğu-Batı Divanı

Gothe'nin divanında ele aldığı Doğu ve Batı'nın bizim bulunduğumuz yerden anladığımız coğrafyaları tanımlamadığını sanıyorum. Gothe'nin Doğu'su en iyi ihtimalle Anadolu topraklarında son buluyor, esas muhataplarını Balkanlar'da arıyordu. Herkes kendi Doğu'suna baktığı ölçüde, anlam kazanan ama bir o kadar da oynak bir işaretleme! Bugün oyun masasında eli en kuvvetli olan Batı'nın ise -en azından sömürgecilik döneminden sonra- bu oynaklık tartışmalarına çok da muhatap olmadığı ortada. ************ "Hayatta kalmak" izini sürebilir olduğumuz en eski güdülerimizden biri olsa gerek. En geniş anlamıyla insandan (homo sapiens), aynı coğrafyada yaşadığımız insanlara, ailemize ve son kertede kendimize değin, hayatta kalmaya çalışıyoruz. Türkiye coğrafyasında yaşayan insanlar, bugün de hayatta kalmak için bir çok soruya cevap arıyor, tercihlerde bulunuyor, bulunacak. ************ Türkiyeli ortodoks Marksistlerin, zamanında çok etkileyici olduğunu