Ana içeriğe atla

Bir huş-u seda

Türkiye 15 Temmuz darbe girişiminin sancılarını yaşıyor.

Zaten gideyaza aklımızı bugünlerde eksiltmemek daha da zorlaştı.

Kargaşa içinde kayboldu gitti ya, yine de kayda düşelim. Estetiğin, aşkla yapılanın beşeri tüm planların nasıl ötesine geçebileceğine ait zihin açıcı bir deneyim...

"Ayasofya'da namaz kılınması" Türkiye siyasetinde önemli bir fenomen. Birçok nedenle, Ayasofya'nın müslümanların ibadetine açılmasının Türkiye'nin Batı ile bağlarını kopardığına işaret edeceğini varsaymışımdır.

2015 Ramazan ayının mübarek Kadir Gecesi'nde, Ayasofya'da sabah ezanı okundu.

İki dirhem bir çekirdek bir müezzinin Fatih Koca, icra ediyor sabah ezanını...

Fatih Koca ilahiyatçı, bir çok akademik çalışması yanında albümleri de var. Dinlemek icap eder.

Saba makamının, çocukluğumuza nakşedilmiş büyüsü bu icra ile öyle güçleniyor ki, dinlemeye başladığım anda siyaset üzerine hiç bir tartışma zihnimi kurcalamadı.

Oysa ki, organizasyonu yapan siyasi iradenin ve Diyanet'in tartışılmaz bir siyasi niyetinin olduğunu bile bile. Mavi Marmara katliamından sonra İsrail'le kopan ilişkilerin yeniden tesis edildiği, anlaşmaya varılmak üzere olduğunun açıklandığı hafta yaşandı bu olay. Açıklamaların, mütedeyyin  çevrelerde rahatsızlık yarattığını görmemenin imkanı yoktu. Bu yönüyle sokağa verilmiş bir ara gazıydı...

Ara gaz o kadar kontrollü verildi ki, Ayasofya'da, Kadir Gecesi okunan sabah ezanı, takip edebildiğim kadarıyla, ufak bir kaç haberin ötesine geçemedi. Sanırım fazla abartılı bir propogandanın uluslararası ilişkilerde krize yol açabileceği endişesi vardı. Nitekim, Hristiyan Batı(!)'dan bu yönde bir kınamaya, açıklamaya da rastlamadım.

Organizasyonun niyetinden bağımsız olarak, Fatih bey öyle etkileyeci bir mekanda, öyle etkileyeci bir okuma yapmış ki, dinleyenlerin yanına kar kalan bir etkinlik olmuş.

Fatih bey de, herkese nasip olmayacak bir ana tanıklık ettiğine inanmış olacak ki, bu fırsatı kelimenin tam anlamıyla heba etmemiş, ağzına sağlık:


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğu-Batı Divanı

Gothe'nin divanında ele aldığı Doğu ve Batı'nın bizim bulunduğumuz yerden anladığımız coğrafyaları tanımlamadığını sanıyorum. Gothe'nin Doğu'su en iyi ihtimalle Anadolu topraklarında son buluyor, esas muhataplarını Balkanlar'da arıyordu. Herkes kendi Doğu'suna baktığı ölçüde, anlam kazanan ama bir o kadar da oynak bir işaretleme! Bugün oyun masasında eli en kuvvetli olan Batı'nın ise -en azından sömürgecilik döneminden sonra- bu oynaklık tartışmalarına çok da muhatap olmadığı ortada. ************ "Hayatta kalmak" izini sürebilir olduğumuz en eski güdülerimizden biri olsa gerek. En geniş anlamıyla insandan (homo sapiens), aynı coğrafyada yaşadığımız insanlara, ailemize ve son kertede kendimize değin, hayatta kalmaya çalışıyoruz. Türkiye coğrafyasında yaşayan insanlar, bugün de hayatta kalmak için bir çok soruya cevap arıyor, tercihlerde bulunuyor, bulunacak. ************ Türkiyeli ortodoks Marksistlerin, zamanında çok etkileyici olduğunu